Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir. O şeyin yokluğunu gidermek için her şeyi yapabilir
giovedì 24 dicembre 2020
Acemi katır kapı önünde yük indirir. Atasözünün anlamı
Elinden yeterince iş gelmeyen beceriksiz kimseler, kendilerine verilen görevi istenildiği biçimde yapamazlar veya yarım bırakıp kaçarlar
Aç ayı oynamaz. Atasözünün anlamı
Hayvan yada insan, tüm varlıklar açken bir işlevi yerine getiremez; onlar doyurulmalıdır ki, kendilerinden istenen işi yapsınlar.
domenica 13 dicembre 2020
Güzel, Anlamlı, şahane, manalı sözler.
Bir gönül yapamazsan yıkıp viran eyleme..
#HadisiŞerif.
Ųzül de üzen olma.
Mahşerde hesap zordur.
Ezil ama ezen olma. Hz. Mevlana.
mucizeleri bilemeyiz.
Bu yüzden isyan etmek yok.
Unutmayın ki; Bir şerde bin hayır vardır..
martedì 8 dicembre 2020
TÜRKİYE'NİN İLLERİ VE PLAKA NUMARALARI.
domenica 6 dicembre 2020
Anlamlı Hikayeler.
HOCA İLE TALEBENİN HİKAYESİ
Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı
Talebe :
"Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin ? " dedi.
Hocas:
"Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim" dedi.
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın yakkabısının içine bir miktar para koydu.Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu farketti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hic kimseyi göremeyince, dizleri üserine oturdu ve ellerini açıp:
" Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu
Sence malumdur, verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun," deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı. Bunu gören Hoca ile talebesi de göz yaşlarını tutamadılar...
Sonra Hoca talebesine döndü :
" Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı , şu an daha mutlu değil misin?" dedi.
Talebesi:
" Evet Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım : Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.
Hocası dedi ki:
"Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir."
"Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir."
"Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir."
"Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.
"İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir...
Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine değil sevinci üzerine kurmak dileği ile ...
İPİN HESABI
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi... kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,
-Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
...
-O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?"
Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
- Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?
Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alıncak şey değildir."Sabaha kadar ipin hesabını veremedim"..
ANNE İLE 5 OĞUL.
Anne komşuyu çağırdı, Oğullarına aynı mektubu yazdırdı..
"Yavrum çok yaşlandım, artık hareket edemez oldum.. No'lur bana bakın, çok dua ederim"
(1. OĞUL)
Ana,
şimdi Akdeniz sahillerindeyiz.
Buralar çok güzel herkese tavsiye ederiz.
Çocuklar diyor, ölürüz de asla köye gitmeyiz.
Kusura bakma, çocuklar istemeden biz gelemeyiz!
(2. OĞUL)
Ana,
Mektup yazmışsın
Bize boşu boşuna,
Çünkü daha açarken gitmedi hanımın hoşuna,
Sen idare et artık, bu sene de yalnız başına,
Kusura bakma, ben hanımı gönderemem ana!
(3. OĞUL)
Ana,
Gönderdiğin mektubu şimdi okudum hanıma,
Dedi bu devirde hizmet eden var mı? Allah aşkına,
Ne olur soğuk su katma bu yaştan sonra, pişmiş aşıma,
Kusura bakma ana, gönderemem hanımı ben sana asla!
(4. OĞUL)
Ana,
Darılma, vakit bulup da mektubunu okuyamadım.
Şimdi okuyunca ne demek istediğini çok iyi anladım
Benim hanımdan başka çağıracak gelin mi bulamadın?
Kusura bakma gönderemem, hanımı oralara alışamaz sana!
(5. OĞUL)
Ana,
Abim söyledi, hizmete bizim hanımı çağırmışın,
Olur mu öyle şey, doğalgazdan sobalı eve nasıl alışsın.
Bir de önceden başlamış günleri var, onlar yarım mı kalsın?
Kusura bakma ana gönderemem, bu sene bizimki kalsın!
(ORTAK ÇÖZÜM)
Dört kardeş hanımlarıyla bir araya geldiler.
Anamızın isteği yerinde
Acil çözüm bulalım dediler.
Bizler ne yapacağız diye düşünürken, aklı gelinler verdiler.
Kusura bakma ana, sana hizmete ancak bacımızı uygun gördüler!
Mektupları komşu okuyup eve gidince kadıncağız hüngür hüngür ağladı...
Şu cümleyi haykırarak..
"Allah'ım!! N'olur bugün benim canımı al.!!!
Böyle üzgünken ertesi gün yurt dışında olan kızından mektup gelir,
Hemen komşusunu çağırır okuması için;
"Canım Annem!!
Abimden öğrendim
Hiç üzülme
Artık beraberiz..
Bir kaç güne yanındayım.."
BİR ZAMANLAR.
Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı..
Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi;
"Değerli efendim, çok açtım,
dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
İmparator dudak büker;
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
"Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."
İmparator kahkaha atarak;
"Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi.
Yoksul adam;
"Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım..
Bu tohumu ancak, ömründe hiç
çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
"Ben imparator'um bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." dedi..
Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti.
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."
Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar..
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
"Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi..
Sonra da gülerek;
"Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." dedi.
Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde tohumu ekecek temiz kimse var mı dersiniz?
VAH ALMANCIM VAH, GURBETÇİLERİN HİKAYESİ.
Almancılar ev yaptırdı köyüne, kapalı kapısı.
Oturanı bakanı yok çürüdü yapısı.
Ha çöktü ha çökecek tavanı çatısı
Oturmaya ömrü yetmedi, vah Almancı vah.
İki senede bir ay izine gider.
Eşe dosta borç verir parayı çar çur eder.
Parası biter gönlüne düşer elem keder.
Dönüşün hüzünlü olur, vah Gurbetcim vah.
Almancı izine gelir gelmez uğraşır evin tamiriylen.
Elektrikcisiyle sucusuyla uğraşır her biriynen
Elinde evrak, dilekçe çekişir dairede amirinen.
İzinin biter işin bitmez, vah Almanci vah.
Kimi köyüne ev yaptı kimi İstanbulda ev aldı.
Kesin dönüş yaparım diye hayale daldı.
Kendi geldi çocuklar gurbetde kaldı.
Hayallerin boşa çıktı, vah Gurbetcim vah.
Evine hırsız girer kapıyı peceyi söker.
Bakımı olmaz suyu patlar çatısı çöker .
Komşular çöplerini kapısının önüne döker.
İzinin tamirinen geçer, vah Almancim vah.
Güve düşer yıllar önce aldığı öteberiye.
Kurban keser sözde hayırcılar üşüşür deriye
Borç para verirsin dönmez geriye.
€uro verir türk parası alırsın vah Gurbetcım vah.
İzin gelir çocuklar gitmek istemez türkiye’ye.
Zorla gelirler gelincede sarılırlar köpeğe kediye.
Hısım akraba küser almazlarsa hediye.
Valizin biri hediye dolar. vah Almancım vah.
Ana baba köyünde kalır hasret giderir.
Çocuklar köyde kalmaz deniz der direnir.
Alışmış sosise, salama, evdeki yemekten iğrenir.
Çocukla köyde izini zor geçer, vah Gurbetcim vah
Sekiz saat yetmez çok mesai yapar.
Para biriktirecegim diye fabrikada yatar.
Ölünce, kızı, oğlu türkiyedeki evi arsayı satar.
Emeklerin boşa gider, vah Almancim vah.
Habire çalıştın kalmadın avara’ya
Yiyip giymedin kıyamadın paraya
Onca yıl çalıştın emeklerin gitti araya
Gönlünce harcıyamadın, Vah Gurbetcim vah.
Almancının ana vatanı burnunda tüter.
Yaptırdığı evinde baykuşlar öter.
Evlatlar yoldan çıkmış acısı içine çöker.
Ailece taruman oldun, vah Almancı vah.
Seksene dayandın kalmadı dünyada hevesin .
Eğilip doğrulmaya yetmez nefesin
Kimseye sözün geçmez duyulmaz sesin.
O eski halin kalmadı, vah Gurbetcim vah..
Yıllarca çalıştı gurbetçi, gavurun buyruğunda.
Kimi yerleşti, kimi döndü uçağın kuyruğunda.
Kimi türk’lükten çıktı yaşar gavur uyruğunda.
Aslını neslini yitirdin, vah Almancım vah.
ÖLMEYEN SEVGİ
Genç adam elinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi… Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızısı güller… Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller…
Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, “Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum” dedi.
Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti.. Onları hiç bir şey ayıramazdı…
Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm…
ölmeyen sevgi genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü…
Gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında söyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?
İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı…
Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı. Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu… Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara… Ne kadar güzel dansediyorlardı havada. Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok… Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??…
Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır.. hayır.. olamazdı. Sevdiğine bir şey olamazdı. Onsuz hayat yaşanmazdı ki… O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan. Artık bıkmıştı… Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı. 7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden bir damla daha yaş güllerin üzerine damladı…
Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı… Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu… Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı…
BİR ÇOCUK.
Bir çocuk annesine gider ve derki. Anne, bugün horozu tavuğun üstünde en az 10 sefer gördüm.
Anne de derki oğlumu bu haberi babana söyle.
Baba, annem bugün horozu en az 10 sefer tavuğun üzerinde gördüğümü sana söylememi istedi.
Her sefer aynı tavukmuydu?
Hayır. O zaman bunu anneye söyle der baba.
Kadının biri pahalı halılar Satan bir dükkana girer.. ve ilk başta çok beğendiği bir İran halısına doğru yönelir. Halıya daha yakından bakmak üzere yere doğru eğildiğinde istemeyecek sesli bir şekilde gaz kaçırınca çok utanır. Ve hemen kimse duydumu diye etrafına bakınır ve arkasında duran satıcıyı görünce konuyu unutturmak için aceleyle adama; bu Iran halısı kaç para? Diye sorar. Satıcı gayet pişkin bir şekilde şöyle cevap verir. Valla hanımefendi, halıyı sadece bakmakla osurduğuna göre fiyatını duyarsan sıçarsın.
-
A Harfi ile baslayanlar Abaka Acur Ada ç ayi Adi alic Ağaç Kavunu Ahlat Ahududu yada frambuaz Alıç Altın Çilek yada altin...
-
A. Harfi ile baslayanlar Aç ayı oynamaz. Atasözünün anlamı Hayvan yada insan, tüm varlıklar açken bir işlevi yerine getiremez; ...
-
Kişi elinde olanak varken bundan yararlanmayı bilmez. Yararlanma yollarını öğrendiği zaman'da eline olanak geçmez.